Bakıp da göremediklerimiz -7-
Denizlerin Birbirine Karışmaması
Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran’ın Rahman Suresi’nde şöyle bildirilir:
“Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler…”(Rahman Suresi, 19-20)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. “Yüzey gerilimi” adı verilen fiziksel bir fiziki kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının birbirine karışamadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
İnsanların, ne fizikten, ne yüzey geriliminden, ne de okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran’da bildirilmiş olması, onun herşeyi yaratan yüce Allah’ın katından indirildiğini gösteren delillerden biridir.
20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlerin ilkel anlayışlarını kökünden yıkmıştır. Evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla YARATILDIĞI astronomi tarafından pek çok gözlem ve hesapla kanıtlanmış durumdadır.
20. yüzyılın başlarına dek evren hakkındaki hakim olan görüş, sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. Bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi.
Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken bir Yaratıcı’nın varlığını da reddediyordu. Materyalist felsefeci George Politzer, “evrenin yaratılmış bir şey” olmadığını öne sürmüştü ve şöyle demişti: “Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde Allah tarafından belli bir anda ve yoktan var edilmiş olması gerekirdi”.
Patlama ile Gelen Kusursuz Düzen
1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an “genişlemekte” olduğuydu.
Peki evrenin genişliyor olmasının, evrenin varoluşu konusundaki önemi neydi?
Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu “tek nokta”nın, “sıfır hacme” ve “sonsuz yoğunluğa” sahip olması gerektiğini gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Evrenin başlangıcı olan bu büyük patlamaya İngilizce karşılığı olan “Big Bang” ismi verildi ve bu teori de aynı isimle anılmaya başlandı.
Evrimci İtiraflar
Big Bang’in yaratılışı kanıtlayan zaferi ile birlikte, materyalist felsefenin temeli olan “ezeli madde” kavramı da tarihe karışmış oldu. Peki o zaman Big Bang’den önce ne vardı ve “yok” olan evreni bu büyük patlama ile “var” hale getiren güç neydi? Elbette ki bu bir Yaratıcı’nın varlığını göstermektedir. Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bu konuda şunları söyler:
“. bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu. Sadece evrenin bir sonunun ve başlangıcının olmadığını kabul ettiğimiz sürece, evrenin şu anki varlığının mutlak bir açıklama olduğunu savunabiliriz. Ben hala bu açıklamaya inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf etmeliyim.”
Kendisini ateist olmak için körü körüne şartlandırmayan pek çok bilim adamı ise, evrenin yaratılışında sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı’nın varlığını kabul etmiş durumdadır. Bu Yaratıcı, hem maddeyi hem de zamanı yaratmış olan, yani her ikisinden de bağımsız bir varlık olmalıdır. Ünlü Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross bu gerçeği şöyle açıklar:
“Eğer zaman ve madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin, evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı’nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı’nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.”
Bilim adamlarının itiraf etmek zorunda kaldıkları gerçek şudur: Maddeyi ve zamanı, tüm bu kavramlardan bağımsız olan sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı var etmiştir. Bu Yaratıcı, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’tır.
“Eğer zaman ve madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin, evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı’nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı’nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.” (Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.